ben ve seviyeler ötesi ingilizcem

    Rus bir çocukla tanıştım geçenlerde. Gayet sempatik, hoşsohbet... Türkiye'ye gelmiş bir proje için. Oturduk sohbet ediyoruz Fındıklı Parkı'nda. Daha doğrusu o konuşuyor ben "What the f.ck are you doing man?Damn it!" seviyesindeki ingilizcemle bişeyler anlatmaya çalışıyorum. Onun da aynı seviyedeki Türkçesi ile haliyle anlaşabiliyoruz. Tabi onun Türkçesi "Noluyor lan burda ... çocukları"  seviyesinde. 

    Çocuk Rus, sakalı yok ve saçları da uzun olunca Romen bi abla yanımıza geliyor.  "Abe almaz mısın ablaya bir gül?" deyince ben ilk anda iki dil arasında bocalayan sulanmış beynimi netleştirmeye uğraşıyorum; ikinci adımda hangi dili konuşacağımı sapıttığımdan böyle bildiğin donup kalıyorum. "Yok istemiyoruz biz arkadaşız mı demeliyim?"  yoksa "O erkek abla görmüyor musun?" mu demeliyim bilemiyorum. Ben ruhumun en derinliklerinde o çelişkiyi yaşarken ağzımdan boğulmakta olan birinin glu glu şeklindeki sesleri çıksa da, meramımı anlatamıyorum. Neyse ki Romen abla zeki gacıymış da  olayı farkediyor:  "A ben seni gız sandıydım, Allah eyiliğini versin. Ne bileyim saçları da uzun-sarı olunca ben...?" deyip gidiyor.

  "Kusura bakma bunun için. Nerde olsan peşini bırakmıyorlar, sevgilinle görseler yakandan düşmezler." dedim. 

   Sen de bunu yedin. Diyemedim tabiki de malum ingilizcemle. Ama ona yakın cümleler kurdum:) 

   "Kam oooaan meeeen no pırablım, itz nat yor folt" dedi.

   Letonya'da da varlarmış. İnsanlar orda da biraz kaçınıyorlar, diyor. (He bu arada Letonya'da yaşıyormuş.) "Herkes bana bakıyor burda" diyor. "Normal; sen farklısın ondan bakıyorlar sana" diyorum.Gülüyor. "Doğru" diyor.

"Gitmeliyim artık" diyor. Ayrılık vaktinin geldiğini anlıyorum. Kabataş'a kadar eşlik ediyoruz birbirimize. Ne yalan söyleyeyim hoşlanıyorum çocuktan. Yabancı olduğu için değil kesinlikle. Dürüst olduğu için. O da bir eşcinsel. Ama farklı düşünceler içinde olduğunu sanmıyorum. Bizdekiler gibi bastırılmış zavallı insan portresi çizmiyor. Rahat, özgüven dolu. 

   " Seninle tanışmak güzeldi." diyor.Ben de mukabele ediyorum aynısıyla. Ayrılıyoruz.Hoş bir arkadaşla tanışmış olmanın tadı kalıyor damağımda.

Kam ooooaaann meeeen!Gene duygusala bağladın sonunu.Damn it!:)) 

Hop hop diyerekten


   Evvelki gece artık nasıl bi uyku uyuduysam, bildiğin malak gibi yatmışım akşam. Halbuki geç de yatmamıştım; aksine normalde yattığımdan daha erken yattım. Sahur için telefon kuruyorum ama gene de ailem uyuyakalmam ihtimaline karşı beni arıyorlar. Benim alarm çalmış; yedi-sekiz kere sonuna kadar aramışlar. Bana mısın dememişim. Normalde hemen duyarım, yataktan kalkmasam bile kalkar kapatır geri yatarım. 
Nihayetin de akşamdan kaldım.

   Sabahleyin uyandığımda "Tüh lan! İyi mi, bak bugün aç-susuz kaldık nasıl geçireceğiz bakalım" diye bi taraftan kendi kendime söylenirken(mecburen kendi kendime yani; yoksa yanımda başka kimse yok) bi taraftan da her sahurda seslerini duyduğum komşulara kızıyorum. "Şerefsizler bu sabah tıkırtımı duymadınız; insan bi zili çalar, bişey yapar.Kaç kişiyiz şunun şurasında sahura kalkan. Hiç mi insafınız, iz'anınız yok sizin!" diyerekten Kybelenin geçen yazılarından birinde bahsettiği o duygusal bağı benim de aslında kurduğumu farkettim. Noluyo lan dedim sonra iyice psikomanyak oldum. Adamla aslında pek de iyi değildir aramız; ne o bizi sever ne biz onu. Hatta geçenlerde ufak çaplı bir tartışmamız bile olmuştu gürültü meselesi yüzünden. Belki de psikopatça zevk bile almıştır ben uyanmadığım için;
"İbneeeee! Kal yarın aç da gör Hanya'yı-Konya'yı!"  demiştir belki de.  
Neyse ben insanlar hakkında iyi düşünecektim.Dememiştir belki? Demiş midir lan yoksa, beklenir o herifteeeeenn!!!

    Ev arkadaşlarımdan birisinin babası gelmişti İstanbul'a. Devamlı gelir zaten; mal alır bi gün filan kalır dönerlerdi. Sadece bir gece yatıp sabahleyin de 7 buçukta evden çıkacaklardı. Normalde sokaktaki çöpçünün sabahları fazla gürültü yapan süpürgesinden uyanan ben, onların evden çıkışlarının en ufak bi kırıntısını dahi duymamışım. Dediğim gibi insan gibi uyumamışım  yani; bildiğin afedersin ama malak gibi uyumuşum.

   Bu sabahki sahura kalktığımda baktım alt komşunun sesi geliyor. "Sizi gidi mendeburlar! Siz de kalın da bakalım ben de sizi uyandırcak mıyım!" derken buldum kendimi. Evet bu normal değil. 

   Doktor neyim var!   o_O

Not: Bugün böyle bi kurabiye yapsam diyorum acaba işin içinden çıkabilir miyim? güzel tek kişilik kurabiye tarifi olan varsa alabilirim. Ama sınırlı malzeme olduğunu belirtmeliyim:) Öyle karmakarışık şeylere girmeye gerek yok.Basit usul olsun. Bu ne lan basit usul vergi gibi; basit usul kurabiye!

 Not 2: Elimin hamuruyla bayan işine karışmasam mı acaba? Lan zaten elim hamurluysa baştan karışmışım demektir bu söz de anlamını yitirir.

Ahanda en dibe Not 3: Bugün ağzım epey bi bozuk benim; nedendir bilemiyorum. O değil de ben dün akşam birini paylamıştım küfür etti diye. Ortamda böyle birden soğuk rüzgarlar filan da esti yani. Hissettim resmen.  Beni engelledi çocuk daha sonra o derece düşün.

eskici


Eskiden severdim bu şarkıyı. Sonra bir gün bir arkadaşım paylaşmış; bi daha dinledim. Gene hoşuma gitti. Bazı şeyler çok çabuk değişirken bazıları sanırım aynı kalıyor.
       Sanırım biraz da olsa sarabildim yaralarımı. Hepsini değil tabi. Ama dünkü kadar acıtmıyor canımı. 

    "Gay camiasında istesen de doğru düzgün bir ilişki yaşayamazsın." Çıkardığım sonuç bu oldu. Ve böyle olmaktan dolayı kendimden tiksiniyorum. Bazıları böyle olmaktan dolayı gayet memnunlar, ama ben değilim. Sadece uçkurlarını düşünen zavallı insan topluluğundan başka bir şey değiller! Tepki duyabilirsiniz bu söylediklerime; "senin karşına iyi birisi çıkmamış" diyebilirsiniz.  "Böyle düşünmem benim suçum mu?" diye sorarım o zaman ben de size. 

    Ve bu durumun bi seçim olduğunu düşünen diğer zavallılar!!! Anlasınlar ki bu bir seçim olsaydı bir an bile tereddüt etmeden seçimimi değiştirirdim. 

    İç sesim şimdi bunları söylüyor. Sert olduysa özür dilerim.Kimseyi kırmak ya da aşağılamak değil maksadım, sadece kendi iç hesaplaşmalarım.Hepsi bu!

:(


     Kafam o kadar karışık ki ve o kadar öfkeliyim ki kendime, ne yazacağımı bile bilmiyorum.  Tam herşey yolunda gidiyordu. Ama sırf benim bu çekingen tavırlarım, lanet olasıca dost yaklaşımlarım... Biraz da olsa onun yüreğine dokunamayışım, yüreğiyle birlikte ellerini avuçlarımda, o kadar da istememe rağmen,  sımsıkı tutmayışım... 

   Ve netice de haklı olarak gitti. Beni de kör bir yalnızlık kuyusunda bırakarak..
Düşünmeden edemiyorum tüm o güzel sözler yalan mıydı? Bense çok uzun bir zaman düşlemiştim onunla. Belki de vaktimiz var diye ağırdan alıyordum işleri. Ama öyle yapmamalıymışım anlaşılan. Korkuyordum da  üstelik. Aklımın bi kenarında beynimi kemirip duran hep "acaba doğru insan o mu?" sorusu yavaş yavaş yanıt buluyordu. Ama gitti işte. Hem de tamamen benim yüzümden.

  Şu Yalının şarkısı var ya "Ki sen" diye, bu ilişkiye başkalarına nazaran daha fazla uyamazdı herhalde.
    O benim ilk aldığım güldü. İlk baştaki heyecanını kaybetti. Yok daha doğrusu bana olan inancını kaybetti. dost olarak görmeye başladı yalnız. Doya doya sarmadım onu.Bize çok günah etti.

    Ufuktan gelecek elçiler avlandılar birbir. Bütün umutlarımla birlikte.
   
            

böyle buyurdu nenem 3

    Kölününg   birisi atlamış eşeene, inmiş şehere bazar yapme diye. Nise bazarını yapmış, âcık geçce galmış köve döneken. Hafif hava kararmee durmuş. Bazardan da gânını doyurmek içün köötü-ekmek almış. Yolda yip-durumuş.

   Bi dere çıkmış kaşısıne üstünden geçeken ekmee ısırmış emme köötünün birisi cup diye suya tüşmüş. Adamcık da eşeenden inmedene elini suya daldırmış; garanlıkta da tam gömediinden ekmeen içine goymuş, ısırmış.  "Cırt" diye bi ses çıkmış.

-Cırtlasang da bırtlasang da para veedim aldım, yicening seni ille dimiş.

*Fotoyu Bucera'nın facebookundan çaldım:))

Mutlu...
Gönlün bam teline dokundu birileri.
Zıtlıklarla dolu...
 Var aslında aynı zamanda endişeleri.
İnançlı...
Ne zamandır aşka indirmişti kepenkleri.
Umutlu...
Nice varmış daha göreceği güneşleri.
Sabırlı...
Bekler Ufuktaki gelecek elçileri.

kova burcu


   Efenim ben pek burçlarla içli dışlı bir insan değilim. Yıldızlarla da alıp veremediğim olmamıştır bugüne dek. Öyle Holywood'un yıldızlarla olan ilişkisine değin bile varamamıştır aramızdaki uyuşma-zıtlaşma. En son yıldız ilişkim memlekette mezarlık selvileri altında kuyruklu yıldız yağmurunu izlediğimiz ormantik dakikalar olmuştur. Eh İstanbul'da olduğumuzu da hesaba katarsak  yıldız miktar ışıktan dolayı seviyeli bir ilişki yaşamamız kaçınılmaz oluyor. Onlar bana soğuk davranıyor, ben de onlara... Hani tavşan dağa küsmüş dağın haberi olmamış hesabı...

  Neyse anlatacağım mesele o değil;  sevgili "Zaytung" adlı sitenin benim burcum olan Oğlak'la alakalı yaptığı yorumlar. Acı gerçekler mi demeliyim acaba? İşte efenim onlardan bir kaçı:

 -İstenmeyen bir bebek için sevgilinizi kürtaja ikna etmeye çalışmanız anlaşılabilir ancak bunun için "iyiler erken gider"den daha iyi bir argüman bulmanız gerekecek...

-Yeni başlayan haftayla birlikte bir süredir devam eden kendinize yabancılaşma duygusu daha da şiddetlenecek. Dışarıdan bakıldığında ne kadar çekilmez bir insan olduğunuzu farketmeniz için bundan daha iyi bir fırsat olamaz...

-Vuvuzela ihalesinde izleyeceğiniz akıllıca strateji sayesinde çok büyük paralar kazanacaksınız. Ancak alacağınız ah'lar, o paranın hayırını görmenize engel olacak...

-İş ve aşk hayatınızda bir süredir devam eden olumsuzluklar sizin beceriksizliğinizden değil jüpiter'in mars'la ters açıya girmesinden kaynaklanıyor. Buna inanmaya devam ettiğiniz sürece bu işten ekmek yeriz...

-Giyimine ve dış görünüşüne gösterdiği özeni iç dünyasından da esirgemeyen nadir insanlardansınız. Her iki yönden de elle tutulur bir tarafınız yok...

-Kişisel gelişiminiz için aldığınız kitapların meyvesini bu hafta almaya başlıyorsunuz. İnatla sürdürdüğünüz zavallı yaşama rağmen bu hafta da %100 düşünce gücü ile hayata tutunmaya devam edeceksiniz.

- Yanlış topraklanmış bir elektrikli ısıtıcıyla yaşayacağınız deneyim, "ateş olmayan yerden duman çıkmaz" sözüne olan inancınızı sarsacak... 

-Burcunuzun uğurlu taşının yakut olması çok hoş, sizin asla ona sahip olamayacak olmanız ise çok daha hoş. 

-İnatçı karakteriniz sayesinde bugüne kadar her düştüğünüzde tekrar ayağa kalkmayı başardınız. Ancak bu ciddi bir alkol probleminiz olduğu gerçeğini değiştirmiyor. En azından oturduğunuz yerde içmeyi deneyebilirsiniz...

-Bir süredir devam eden inişli çıkışlı günler önümüzdeki haftayla birlikte yerini istikrarlı bir inişe bırakacak. Ne kadar aşağı düşebileceğinize siz bile şaşıracaksınız...

-Bu hafta Stv'de izleyeceğiniz bir diziden ibret alıp tövbekar olacaksınız. Ancak dizinin reyting'lerinin çok düşük olması nedeniyle tövbeniz kabul edilmeyecek.

  Evet efenim görüldüğü üzere konuyu Zaytung acı ama bir o kadar da  gerçek bir biçimde yeterince güzel açıklamış. Doğru sözün üzerine laf söylemek kaymaklı ekmek kadayıfının üzerine sarımsaklı tarhana çorbası içmek kadar abes olabilir. O yüzden burda kesiyorum izninizle.

He bu arada resimdekide kova burcunu temsilen bir yakışıklı imiş ki uysa da koydum uymasa da...Demek ki neymiş her başlığı yazıyla alakalı sanmayacaksın. Her gördüğünüz sakallıyı da deden... Mesaj veriyorum dikkate alın:)

yalnız

Püfffffffffff!...
Gittiler bütün ev arkadaşlarım.
Yapayalnız kaldım gene evde.
Biliyorum bi kaç gün boyunca bu beni iyi hissettirecek;
Kafa dinliyorum filan diyeceğim
Ama bundan sonra acayip sıkılacağım.

ayol sıldırazağım


  -Abi o değil de yavşak nasıl da sırıtıyor makineye? Hani diyeceğim suratında meymenet olsa amenna! Dilinin salyaları içine akasıca!

 -Yakışıklı çıkıyor muyum acaba yav? Dur, hafif başımı sağa yatırayım da dilim direkt objektife çıkıyor gibi olmasın.

 -Geçen de bizim manitaya sarkmış. Kızın yüreği ağzına gelmiş. Ah elime bir geçirsem ben yapacağımı bilirim de işte... Takdir-i İlahi...

 -Hah! Neka yakışıklıyım yav. Şu geçenki sarışını tavlayabilirim bu halimle. Son bir tasma düzeltmesi... Tamam şimdi oldu.

 -Vay itoğlusu vay!... 

böyle buyurdu nenem 2


  Gadınıng birisi adamı eve geldi mi devamlı hasta olumuş.  'Hasteen ben hasteen ben' deyip bi pişeycik yimezmiş.Adam bi gün bakmış, iki gün bakmış olcek gibi deyil. Hep hasta hep hasta. Bi gün işe kitmemiş. Saklanmış bi yire, gaasını gözetleme duragomuş.

    Gadın, gocası kittikten sona galkıyomuş; 9 yımırtanan 100 yağ gırıp yiyomuş.
U sırada kapı çalmışmış. Gadın gapıya bakma diye gidince adam oldu yirden çıkmış ve bi 9 yımırtanan bi 100 yağ daha goymuş. 

   Nise gadın gelmiş başlamış yime. Emme bu sefer pitirememiş. E tabi 18 yımırtanan 200 yağ olmuş. Nası pitirsing! 

  -E benim 9 yımırtanan 100 yağ yiyen cancaazım, hastamıng hasta mı olceng.  dimiş kendi kendine. Adam da olduğu yirden çıkıvemiş. 

 -Dimek sen her gün 9 yımırtanan 100 yağ yiyong. Ben eve gelince de Hasteen hasteen diyong. Na sopa, na sopa!:)) 


  Ne zaman canımız pek yemek yemek istemese, hastayız filan desek bunu anlatır ninem. Siz de 9 yumurtanan 100 yağ yiyip de geldiniz herhalde der.

Keşke


Ah bir deli olsam keşke!
Olabildiğince özgür...
Akıl ağır bir yük.
Yeni bir taşıyıcı arıyorum.
Çok düşük bir bedel karşılığında verebilirim:)


 Sevmenin tabakaları,muhabbet ,aşk ve dert olmak üzere üç derecedir:

-Muhabbet odur ki,mahbubunu görürse memnundur,
görmezse kaydında değildir.
-Aşk odur ki,mahbubunu görürse memnundur,görmezse mahzundur.
-Dert odur ki,mahbubunu görürsede mahzundur,görmezsede mahzundur.
(İ.Pala Kitab-ı Aşk)


"EY ORUÇ, TUT BİZİ!"

Hukuk felsefesi hocamız Prof. D. Yasemin Işıktaç derslerinden birinde demişti ki:

"Acaba Ramazan'da biz mi orucu tutuyoruz yoksa oruç mu bizi tutuyor? Gerçekten üzerinde düşünmeye değer bir cümle bu!"

Sanki doğru gibi söyledikleri.Ne dersiniz?
Ramazan-ı Şerifiniz mübarek olsun efendim.Esenlikle!

böyle buyurdu nenem

Yağmırlık havanıng uykusu,
Poyrazlık havanıng guytusu...

Not: Bu başlık altında anneannemin komik, düşündürücü, halkın içinden kopup gelmiş ve yüzyılların tecrübesini taşıyan sözlerine yer vereceğim.  Hem de onun diliyle.Bu konuda tartışılmaz derecede atasözü, deyiş, mesel bilir ki ve bunları da öyle yerli yerince kullanır ki ağzınız bir karış açık kalabilirsiniz.İnşallah beğenirsiniz.Hatta üç nokta konmuş olanlarına yeni sonlar da ekleyebilirsiniz:) Bugün yağan yağmurun şerefine böyle bir söz geldi aklıma:)

        Günaydın Anne!

      Meraklanma kalkar kalkmaz kahvaltımı yaptım, çayımı içtim. Hatta bugün canım yumurtalı ekmek istedi. Yaparken aklıma sen geldin. Bir yumruk oturdu boğazıma. Bu sıralar çok duygusallaştım anne. Kusuruma bakma! Aslında biliyorum sana söylememeliyim, çünkü senin canın benden fazla yanar, bilirim. Ama dayanamıyorum işte bazen. Sakın endişelenme ağlamıyorum, gözüme toz da kaçmadı. Öylesine bi dertleşmek istedim seninle. 

    Bu insanları anlamıyorum, anlayamıyorum. Ne kadar empati yapmaya çalışsam da, yok olmuyor. Herkes neden böyle anne? Halbuki sen bana bir insanın ne kadar mükemmele yaklaşsa da toprak kadar  mütevazi olması gerektiğini öğretmiştin. Toprak her türlü tohumu sarar sarmalardı da ziyan etmezdi...?Dolgun başaklar başlarını yere eğerdi hani...?

   Bugün evdeyim. Hava çok sıcak. Sesini duyar gibiyim. Dışarı çıkarsam da güneş altında fazla yürümem. Dikkatli olurum, yanıma fazla para da almam. Yetecek kadar sadece... Ama insanlar ikiden fazla yüzlerini alıyorlar anne dışarı çıkarken artık.  Bir tanesi yetmeyecekmiş gibi...

   Sen bana beyazdan kanatlar takmıştın çocukluğumda. İşte ben onları oldukları yerden kazıdım anne. Acıttılar biraz, kanadılar. Ama daha fazla yapamıyorum onlarla. Zaman, mekan, ortam bunu gerektiriyor. Derdin ya hep gittiğin yerdekilerin gözü körse senin ki de kör olsun. Ben de gözümü kör ediyorum. Tamam tamam sen lafın gelişi öyle söylemiştin.


   Kızgınım insanlara anne! Hepsi nedense bulunmaz hint kumaşı olduklarını sanıyorlar. Ben de değilim; ama en azından öyle olmadığımın farkındayım. Eksiğimin gediğimin, yamalı olan yüreğimin...Hepsinin... Tamam başlama gene ne olur, senin için biliyorum dünyadaki herkesten daha fazla önemli olduğumu; hatta kendi canından bile fazla kıymet atfettiğini. Ve bunun benim için ne kadar paha biçilemez olduğunu da...


    Bir çocuk doğuyorsa eğer, Tanrı insanlıktan umudunu kesmemiştir derler oysa ki... Tanrı kesmese de ben kesmek üzereyim anne.Neyse annecim öpüyorum kocaman. İyi geldi seninle konuşmak her zaman olduğu gibi. Silme gözyaşlarımı kalsın. Senin yüzünü hatırlatıyorlar onlar.Tamam, takmam kafama. Unuturum hepsini. Tamam tekrar güvenmeye de çalışırım. Açmam yüreğimi herkese tamam, oyuncak da ettirmemeye çalışırım. Hadi sağlıcakla kal!


   

bir varmış bir yokmuş


     9 Temmuz 2010(günlüğümden)
      
      Odamda oturuyorken aklıma birden eski zamanlar geldi. Daha henüz çok büyümediğim ve kalbime, gözlerime kötülüğün gölgesinin düşmediği zamanlar...

      Sokağın çıktığı yol olan eski tren yolunda önceleri yaşlı bir kireççi amca geçerdi. Gözleri yaşlılıktan mı yoksa kirecin tozundan mı bilinmez kırmızı kırmızıydı. Biraz ürkütücüydü ama kesinlikle itici değildi. Bizim buralara has yaşlıların giydiği şapkalardan takardı. Beli de hafifçe eğikti. Sanki olanca dünya yükünü taşı(r)mış gibi... Onca yaşına rağmen hala çalışıyordu. Geliri yoktu muhtemelen. 
      Çocukları var mıydı bilmiyorum ama o haliyle çalışmasına izin veriyorlarsa pek de hayırlı evlat değillerdi herhalde. Gerçi bazı kimseler başkalarına muhtaç olmamak için kimseden, kendi çocuklarından bile, yardım almıyorlar ya orası ayrı tabii.

      Eski tren yolu o zamanlar yuvarlak yuvarlak taşlarla döşeliydi. Bisikletle üzerinden giderken hiç mi hiç hazzetmezdim. Bu amcanın da bir at arabası vardı. Sesi kendinden miydi yoksa sağında solunda zil mi vardı arabanın o kadarını bilmemekle beraber bizim sokağın ağzından geçerken değişik şıngır mıngır bir ses duyulurdu. Amca sokak sokak gezer  "KİREEEEEEEEEEEEEEEEÇ" diye ince ama her yerden duyulan bir sesle bağırırdı. B. Köyü'ndeki kireç ocağından alıyordu herhalde kireçlerini. Ben bile kaç sefer kireç almıştım bu amcadan. 
 
    İşte bu amcaya aklım takıldı. Nerelerdedir acaba? Hala yaşıyor mu? Yoksa Hakk'ın rahmetine mi kavuştu?
    Hayat işte, bir varmışsın bir yokmuşsun gibi oluyor.

NOT:   Kireci elleri deldirmeden bir kova yada daha geniş bir şey içinde   söndürmesi olurdu. Fakat bu fokur fokur işlem sırasında dikkat etmek gerekir. Mazallah kaydığı vakit deride fena yanıklar oluşturabilir. Bu işlem de bittikten sonra ver elini yaz temizliği:)

wibiya widget