bir istanbul hatırası

     İnsan doğası ne ilginçtir! Biliyorum bu şehirde yaşamak istemediğimi ama neden hala ayrılmak bu kadar zor geliyor? "Bak iyice bak bu yerlere ya görürsün ya göremezsin bir daha." diyen içsesime karşı neden bir yumruk gelip oturuyor göğsüme? Tamam henüz çıkışımı alamadım bizim üniversitenin gerizekalı sisteminden dolayı. Ama her adım attığım yerin lanetli olduğunu düşündüğüm zamanlar geçip gitti mi, o kadar mıydı? Şimdi kopmak istemeyişimin, bu ısrarlı tavrımın sebebini ah bir bilsem!

    Beş buçuk yıl önce, ÖSS tercihlerini yaparken İzmir'in gelmemesi için elimden geleni yapmıştım. Çünkü İstanbul'a bir sefer gelmiş olmama rağmen aşık olmuş, o zaman ayrılırken de maşuğundan ayrılan sevgili gibi mahzun bir edayla:
 
  -Geleceğim bir gün muhakkak, diyememiş; sadece "Keşke buraya gelip burda üniversite okusam!" deyip iç geçirip gezmiştim. O zaman bu şehrin ne güzellikler barındırdığını gören gözlerim nereden bilsin bir o kadar da çamur içerdiğini. 

   Bu kadar içten istenen  dua ve sebepler manzumesinde yerine getirilen her şey elbette ki meyveye duracak ve bana tam 2 yıl sonrasında burada okuma imkanını verecekti.Ne yalan diyeyim zorlu bir üniversite hayatı oldu benim için. Ve anladım ki ne kadar süper bir bölüm olursa olsun, eğer istenen bir bölüm değilse ve severek gelinmemişse ya karın ağrıtıyor ya baş. İş hayatı da bir o kadar korkutuyor gözümü.Eğer çok isteyerek geldiğim bir alan olsaydı muhtemelen derece bile yapardım, ki şimdi okulu zor bitirdim.  Çünkü biliyorum kendime güvendiğim ve "Ben bunu yaparım ne olacak!" diyebildiğim bir alan değil. Elbette daha sonra alıştığımda yapabilirim ve eminim iyi olacağım öğrendikten sonra işimde ama önce bi beş sene kadar sürünmem gerektiğinin farkındayım.Neyse anlatacağım konu bu değil.

  Devlet yurduna başlangıçta hiç iyi bakmamıştım ve nitekim ilk zamanlar da çok küfrettim. Nerden bilebilirdim ki şimdi arkama dönüp baktığımda en güzel günlerimin ve üniversite deyince aklıma ilk gelecek anıların yurt anıları olacağını?! Fevakalade arkadaşlıklar edindim orda. Mükemmel insanlardı hepsi.(tamam bazıları o kadar değildi:)) 

  Yurttan sonra o kadar da özlemeyeceğim ev hayatı başladı. Yurt arkadaşlarımla iletişimimiz kopmamıştı elbetteki ama zayıflamıştı bağlantımız. Ve nihayet herkes işine gücüne başladıktan sonra yavaş yavaş yalnız kalmaya başlamıştım bu şehirde... En zor zamanlar da bunlar oldu herhalde. İnsanın kalabalık bir evde yüreğinin gittikçe yalnızlaşması berbat birşey doğrusu.Yalnız kalmak, yalnız olmaktan daha zormuş. Neyse ki çok uzun sürmedi.

   Şimdi tüm bu olanlar ve içindeki sevdiğim insanlar, hatıralar mı benim elimi kolumu ve yüreğimi bağlayan? Yoksa şehrin görünmez ruhu mu? Peki o zaman "Git, bu şehirde yaşanmaz!" diyen kim? Çelişkili varlık şu insanoğlu.

  Sebahattin Ali'nin  kitabında bir sözü var. Sanırım noktayı onunla koymak en güzeli olacak, düşüncelerimi bir nebze de olsa açıklayacak ve vazgeçeceğim düşünmekten:  " ...Dünyanın en basit,en zavallı,hatta en ahmak adamı bile,insanı hayretten hayrete düsürecek ne muthis ve karışık bir ruha maliktirniçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hukum verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz?..."  

3 yorum:

Özledim İstanbul'u...

 

Kürk Mantolu Madonna.

 

ben de biraz uzak kalarak özlemek istiyorum Bilge:))

Aynen ta kendisi MD:)aaa yoksa sen de mi madonnasın?Peki sen de kürklü müsün:))

 

wibiya widget