hö!

Uzun zamandır eşcinsel olduğundan şüphelendiğim bir ilkokul arkadaşımı bi gay sitesinde gördüm. Şaşırdım nedense. hani beklenmedik bir durum değildi benim açımdan. Ama gerçekle yüzleşmek şaşırttı belki de.
Allah'ım iyi ki benim resmim yoktu:)

keyfime keder

Son dönemlerde birileriyle konuşmaya ihtiyacım vardı etraflıca. son dönem olayları, gelenler gidenler, hiç gelmemiş olanlar yada gelmeyecek olanlar, gelip de gitmeyecek olanlar falanlar filanlar...

ohhh döktüm kurtlarımı bir bir. o dinledi ben anlattım ben anlattıkça o güldü o kahkahalar attıkça ben rahatladım.içimde candan erçetin makamı çalan şarkı sustu.

hasret kalmışım uzun süreden beridir onun şuh kahkahalarına. yarasın yiğidime yakışır gülmek ona.:)))kim mi bu? başlığa bak başlığa:)

ohhh beee!!!(avea reklamı gibi oldu:)) şimdi gönül rahatlığıyla kahvaltımı yapar sonra da okuluma giderim.

sdjhfjhsdhdjsfh

Fena halde saçmalayasım var.ne yapmam gerektiğine karar veremiyorum. önce biriyle konuşsam deyip telefonu elime alıyorum sonra amaaaannnn kiminle konuşacağım deyip geri bırakıyorum. Sonra aklım sanki arı kovanına çomak sokulmuş gibi. binbir kuyruklu tilkiler dolanıyor. 

  mesela beni terkedenlerin listesini yapıyorum.onlar için üzülüyorum,neden gittiklerine anlam veremiyorum. sonra beni acaba bi uzak tutan ilahi bişey mi var diye düşünüyorum. ama hep öle oluyor. iyi başlıyor sonra iki gün geçmeden bi bahane bulup gidiyor. ha ben bu boku ne zaman sıçtım üstünden araba ne zaman geçti oluyor. bu da beraberinde bir umursamazlık getiriyor bende. gene de üzülmeden edemiyorum. sadece yeniden başlaması zor geliyor. her şeyi sil baştan toparlamak kendini ifade etmek yeni bi tene alışmak... sıkıldım bu tür şeylerden. sanırım gönül işlerine uzunca bir süre ara vereceğim.ya da sağlam tanımadan kolayca ısınmayacağım kimseye.ürktü iyice içim.höt desen pır deyip uçacak sanki,belki de kapatacağım o sanıdığın kapağını. kalp sandığının....

düzenli kur

 

   Seviyorum sonbaharı. İstanbul'da pek farkına varamıyorum bu güzel mevsimin. Ama memlekete gidip bir güzel doydum , sarıya turuncuya. Deniz kenarında turuncu gün batımını izledim, Midilli'nin silueti ardında. Fotoğraf çekme imkanım olmadı ama olsun ben hepsini hafızama kazıdım:)

  Evde her şey garip bir biçimde yolunda gitti. Köye giderken ne eniştemin arabasına binip İsmail YK dinlemek ve Azraille pazarlık yapmak zorunda kaldım ne de babam bana arabayı verip de bağırış çığırış gitmek... Okulu uzatmamdan ötürü babamla aramız limoniden de öteydi. Kanlı bıçaklıydık yani. Ama nenem, babama ağır konuşmuş. Para konusunda laf etmişti bana babam. Daha da uzatırsan başının çaresine bakarsın gibisinden. İçime oturmuştu bu söyledikleri tabi. Çünkü; birincisi lisede bile nerdeyse dershaneye para ödememişti, sınavlarda dereceye girip indirim alıyordum iyi ölçüde, ikincisi üniversitede de iyi miktarda burs aldım evden para bile istemedim. Şunun şurasında bir yıldır para gönderiyordu. Artı bir de oğlak burcu olduğumu da hesaba katarsak havai yere para harcamadığımı kolaylıkla anlayabilirsiniz.

     "Sen iyi bir yeri kazan, ceketimi satar gene okuturum" nutukları yol su elektirik olarak geri döndü kendisine. "Daha dur! ceketine bile sıra gelmedi. Ev var araba var, tarla var. Eğer para göndermeyecekseniz kurban kesmeyip oğlana göndereceğim, amma o zaman da oğlanın yüzünü göstermem. Ona göre düşünün." demiş sevgili damadına nenem.

    Babam da sanırım bana söylediklerinden ötürü epey pişman olmuş. Beni garaja bırakırken bir anlamda günah çıkarttı. Genel bir özür mahiyetindeydi söyledikleri. Ben de "Olur öyle şeyler!" deyip geçiştirdim inceden dudaklarımda bir gülümsemeyle. Arkamda destek sağlam velhasıl:)

    Dönerken bilgisayarımı getirmedim memleketten. Finaller yakın, bu dönemi de atlatayım artık. Sonra ilgilenirim onunla dedim. Sizi çok sık takip edemezsem kusura bakmayın artık.

  Hayat garip işte. Bir bakıyorsun düzü tersine dönmüş, bir bakıyorsun herşey kendiliğinden hale yola koyulumuş. Biz ise vade dolana dek ondan zevk almak, dolu dolu yaşamakla mükelleffiz herhalde.
      

   Not: Resim devianarttan alıntıdır.

garip yolcunun garip ruh halleri

  1-)  Bu sene ilk defa bayram için eve bu kadar geç gideceğim. Bilet bulamadım. He isteseydim daha önceden alırdım ama bu da bahanem oldu aslında. Yarın terkediyorum güzel İstanbul'u. Sabah erkenden, bayram namazından hemen sonra çıkmam gerekecek. 

   Garip hissettiriyor biraz bu durum.Çünkü Kurban Bayramı'nda hep evde olmuştum, daha doğrusu bütün bayramlarda öyleydi. Ama bu sene kurbanın kesimine, işlenmesine yardım edemeyeceğim hiç. Ondan dolayı anlar mıyım Kurban'ı tartışılır.

   2-)Dün akşam kötü şeyler yaptım. Çok kötü şeyler ... Burda anlatmayacağım kadar kötü... İçimde pişmanlık var biraz. Hatta bir ara bu duygu o kadar yoğunlaştı ki hem uyumama engel oldu sabah.Bu da 24 saat hiç uyumamam demek oldu. Hem de midemde sanki içinde bir avuç kor varmış gibi yanmaya sebep oldu.
Çocuk sordu:

-Ne oldu?
-Bilmiyorum. Kendimi çok garip hissediyorum. Karnımın o bölgede bişeyler var, rahatsız eden.Bilinçaltımın pişmanlığı olabilir. Ne zaman strese girsem buna yakın bişey hissederim.

Göbeğimin kaçıp kaçmadığını kontrol etti. Göbeğim benim en hassas olduğum noktadır. 

-Yok yapma! Fena oluyorum,içim gıcıklanıyor bayılırsam uğraşmak zorunda kalırsın.
-Ellerin çok sıcak. Çok sıcaksın! Hafif ateşin var.
-Ama ayaklarım buz gibi.Hem üşüyorum.
-Duş al istersen vücut sıcaklığın dengelensin.
-Gerek yok sanırım.İyiyim.

Garip, birbirine zıt çok sayıda duygu çatışması sanırım bu. Hem birşeyi çok istemek ama  gerçekleştiği takdirde de pişman olmak. Ve buna vücudun verdiği tepki... Sanırım...

3-) Yeğenlerimi özledim. Hele bir yaşındaki erkek olanı... Henüz yürümeye başlamış. Ben görmemiştim. Kız olanı da okula gidiyor.Birinci sınıf daha. Geçenlerde annesinin dediğine göre okul ödevlerini söylememiş. Ablam da hemen okula her gün gidip bizzat öğretmenden ödevlerini öğrenmeye başladı. Okuması iyiymiş, hatta süpermiş ama yazmakta zorlanıyormuş.

4-)Yolumu bekleyen birisi daha var. Sanırım heyecanlanıyor. Hissediyorum telefonda sesinden. Ona, aileme ihanet ederken aksi davranmam halinde kendime ihanet etmiş oluyorum.Hayat neden bazen bu kadar karmaşık? Resmen iki ucu b.klu çomak gibi. Tut neresinden tutabilirsen! Bunu da anlatıp anlatmama konusunda şüpheliyim. Çünkü kendi içimdeki sesleri susturmadan, onlar hakkındaki atışmaları,tartışmaları bitirmeden burda yazarsam,   başkasına nasıl cevap verebilirim?


5-)Babamın ve meraklı köylülerin, okulum hakkındaki sorularıyla verilmesi gereken bir savaş var hala. Beni bekliyor.  

6-) Herkese iyi bayramlar. Sevdiğiniz insanların yüzüne bir gülümseme, ellerine bir öpücük kondurun.Geç olmadan!

dalgalı kur

  Dün güzeldi.Daha doğrusu güzel başladı. Ama aynı şekilde bitmedi. İlk başta okulda zorunlu konferans vardı. Her zamanki yapmacık sevgi ve saygı gösterileri,  samimiyet taşımayan plaket vermeler bıdı bıdı, falan filan.... İşin komik tarafı dekanımız bir kaç kişinin amfiden çıkmasıyla, konuşmacının (okumacı demek daha doğru, çünkü elindeki kağıtları okuyordu) dahi konuşmasını bölerek "Arkadaşlar lütfen çıkmayın. Bizim dikkatimizi dağıtmayın. Zaten katılmak zorunda değilsiniz." deyince sınıftan bi uğultu yükseldi. Panolara duyuruyu asan, vize notlarını etkileyeceğini söyleyen, ayrıca amfiye girdiğimizde isimlerimizi yazmak için damgalı kağıtlar veren kimdi acaba?

  Neyse, ondan sonra yeni tanıştığım biriyle buluşmak için randevulaşmıştık. Biraz geç kalabileceğimi, çünkü konferansın ne zaman biteceğini bilmediğimi söylediğim için yarım saat kadar geç kaldım. Bütün gün sohbet, muhabbet, çay filan derken baktım ki epey birbirimizi tanımışız. Gülen yüzlerle ayrıldık.

   Eve geldiğimde bilgisayarı açtım. Facebook'a girdim. Eskilerden bir arkadaşım mesaj atmıştı. Bana bi haber linki göndermiş. Çok sevdiğim ve hayat konusunda çok çok yardımcı olmuş, adeta onu öğrenmemi sağlamış, bugün bu fakültedeysem en fazla emeğinin geçmiş olduğu kimsenin ölüm haberinin  linkiydi bu. Baştan inanamadım. Arkadaşa "Emin misin?Bu haber doğru mu?" diye mesaj attım. Ama hala inanamıyordum. Arkadaştan "Evet, maalesef!" diye bir yanıt geldi. Başka sitelerden araştırdım haberi. Ve evet durum buydu. Çok moralim bozuldu. Aşırı hızdan dolayı kontorlü kaybetmiş ve araba taklalar atıp refujlere saplanarak durabilmiş. O da altında kalmış. 

   Çok gençti henüz üstelik. İki oğlu vardı ve birisi henüz 1 yaşındaydı. Geçen yaz bize gelmiş ve bizim meyveliğe gitmiştik ikimiz. Çok sevmişti bizim meyveliği. "Benim hanımla annesini de alıp buraya gelelim. Onlar çok severler burayı." demişti. Bir poşet meyve toplamıştık. Sonrasında görüşmemiştik tekrar. Ama o yıkılmaz birisiydi benim için. Hani görmesem de onun manevi varlığını ve dualarını hep hissetmişimdir arkamda. Ve o gitti şimdi. Ama güzel bir yaşamı ardında bırakarak...

  Bundan dolayı dalgalı kurda duygularım bu sıra.  

i wanna play a game

  Yakın zamanda bayram tatili için memlekete gidiyorum. Ama daha memlekete gitmeden içimi hafakanlar basmaya başladı. Takip edenler hatırlayacaklardır (etmeyenler de bi zahmet okuyuversinler bulup bi yerlerden:)) babamla pek anlaşabilen bi insan değilim, dünya anlayışlarımız ve kişiliklerimiz çok çok farklı birbirinden. Ben Sakin amca modunda biriyken o çok agresif ve sinirli bir kişilik. Böyle olunca da tartışma kaçınılmaz oluyor. Mesele şu ki; bu durum kendini en çok benim araba öğrenme durumumda gösteriyor. Çünkü diğer zamanlarda zaten pek fazla birlikte vakit geçirmiyoruz.
Daha doğrusu ben ayak altında dolaşmıyorum hiç:)Bayram geldiği için de köyde eş dost akraba ziyareti yapılması gerekiyor. Haliyle bu da babamın arabayı bana tekrar vermesi demek olacak. Ben de en son bayram gidişinde yaşanmış olaylar yüzünden kesinlikle istemiyorum. Geceleri rüyalarıma girmeye başladı, düşün ne büyük kabus! 

  Başvurabileceğim diğer bir yol olarak ablamlarla gidip gelebilirim. Ama bu takdirde de eniştem çatlak bir adam olduğundan asfalt yolda altındaki külüstür Murat 131 ile gelip  Azrail'le rulet oynamak istemiyorum. Çünkü beyimizin hız tutkusu var. Sanki mübarek altındaki Boing, yol da Ankara asfaltı. Maşallah 180 ile gidiyor o orda. Hadi bunu bir şekilde geçebilirim. Bundan daha kötüsü 1 saatlik yolda İsmail Yk hayranı olabilirim. En büyük korkum da bu zaten. Kendisi büyük bir hayranı İsmail Yk'nın. Eve geldiğimde "Bu kızı facebook'tan buldum, facebook facebook" ya da " Kudur kudur beybi" diye diye dans ettiğim, şarkının  dilime dolandığı oluyor. Evlerden ırak!

  Önümde seçim yapmamı gerektiren çok zorlu bir durum var sevgili blogdaşlarım. Ne olur bi fikir verin. Sizce hangisini seçmeliyim? İçimdeki Jigsaw'un ne  dediğini duyar gibiyim:

 "I wanna play a game. Make your choice!"

böyle buyurdu nenem 7

     Adamıng birisi misafirlii kitmiş. İşte piraz sohbet, muhabbetten sona ev sahibi, adamıng önüne bipişeyle goyen dimiş. Getimiş gelmiş bi tepsi baklavee. Kenarından köşesinden yiyivesing dimiş.

   Misafir olan adam da başlamış yimee. Eyicene de garısını çekiştirip durumuş. Tepsining yarı yirini yimiş. "Eyer ossun gonşulaa ayırmeseydi kulağından dutup bööööle çevircedim." deyip tepsining kenarından dolu tarafını kendisine çevirmiş. Devam itmiş yimesine. Bütün tepsiyi pitirmiş.Doymamış. Tepsining dibinde baklavanıng suyu galmışmış.

-Ben bunun suyunu da içsem pişey olur mu kı, dimiş.Ev sahibining de haklı olarak  heyheyleri  gelmiş artık:

-İiiiiiç bi donguz olmasıng iç, dimiş.:)
  

Seyahat Ya Evliya Çelebi 1

    Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'ni okuyorum ara ara. Yeni başladım daha. Hepsini hemen roman gibi okuyup bitirmek istemiyorum. O yüzden yavaş yavaş, sindire sindire okumak ve özümsemek istiyorum. İlk ciltteyim henüz. Geride daha 10 cilt var. İlk cilt tamamen "bir sengine Acem"in feda olduğu İstanbul'a ayrılmış. Ama sıkılacağımı sanmıyorum. Gerçekten Evliya(D.1611-Ö.?) renkli bir anlatıma sahip. İstanbul'da yaşayan bir insanın o dönem dilinden, o dönem gözünü ve bakışını, hikayelerini bilerek bu şehri dolaşması  süper bir duygu. Çünkü mekanlara hayat veren içinde yaşananlardır. O ruhtur, anılardır, duygulardır. Aksi durumda  taş yığınından başka şey ifade etmeyebilir. İşte kısaca bana ilginç gelen, hoşuma giden  hikayelerini sizinle paylaşacağım. Ayrı bir konu olarak yeni bir başlık altında...Bendeki ciltler Üçdal Neşriyat'a ait.Parantez içinde kendi nacizane düşüncelerimi ve açıklamalarımı bulacaksınız:))Haydi bakalım başlayalım Seyahatimize:

     "Sultan Mehmet, Ayasofya'yı gezip seyrederken Terler Direk denilen bir yerindenilahi bir nurun parladığını görürler ve oraya giderler. Görürler ki ilahi nurla kaplı beyaz bir vücud kıbleye dönük olarak yatmaktadır. Nurlu göğsünde kırmızı su ile Ya Vedûd adı yazılıdır.Hemen Akşemsettin, Sivasi Kara Şemseddin ve yetmiş aded büyük evliya buyurdular ki:

   - İşte Padişahım! İstanbul'un elli günde fetholunmasına (ve gecikmesine) sebep bunlar idi. Allah'ın hikmeti ile İstanbul'un fethini rica edip o gün ruh teslim eden bu meczubdur ki daha önce padişahımızı haberdar etmiştik, dediler.

Hemen bütün bilginler ve salihler ve fazıllar onun mübarek cesedini yıkamak istediler. O an Ayasofya'nın Terler Direk(ki bu Ayasofya içinde hemen hemen herkesin parmağını sokup da elini 360 derece döndürmeye çalıştığı direk olsa gerek. İçi hafif nemlidir onun.) tarafından 'Merhum yıkanmıştır, hemen defnedin.' diye bir ses geldi. Bütün orada bulunanların nefesleri tutulup hayran kaldılar. Sonra bütün şeyhler Ya Vedûd Sultan'ın naaşını tabuta koydular. Onu Şehid Kapısı'na(Bugünkü kaybolmuş olan sur kapılarından Yeni Camii taraflarında bir yer olsa gerek) gömmek için yola çıktıklarında tabutu taşıyanlar kendilerini Eminönü iskelesinde buldular. Oradan bir kayığa bindiler. Kayık kürek çekmeden ve yelken açmadan kendi kendine gidip Eba Eyyüb Ensari hazretlerinin(Eyüb Camisi) yakınında durdu. Tabut, Allah'ın emri ile hemen kayıktan çıkıp orada kazılmış bir mezarın başında durdu. Ardından giden müslüman gaziler ve alimler varıp işittiler ki mezardan 'Ya Vedûd' sesi gelmektedir. Sonra mübarek naaşı o mezara defnettiler ve geri döndüler. Bunun için bu mezara halen Ya Vedûd türbesi iskelesi denmektedir. Allah'ın rahmeti daima üzerine olsun."

adam

Şimşek gibi ani sözlerin çarptı sanırım beni
Bulutları aralayıp da gelmiş gibisin.
Bağ bozumu mevsiminlerinde,
Taşıdığım sepet gibi ağır kulaklarımda sesin.
Dallara konmuş beyaz güvercinler mi,
yoksa yankılanmakta olan
kalbinin çırpıntısı mı, söyle, adam!

Seni bilmem ama 
çoktan tutuştu bendeki mektubun ucu.
Saklı kalmış kimi harflerim;
Gönlümde mi, dilimde mi belirsiz.
Senin de boğazına takılan
   Aynı heceler mi, söyle, adam!

wibiya widget