yalancının mim'i yatsıya 2...


    Bir günde iki mim:)
    Ben onu mimlemiştim, o da benden habersiz beni mimlemiş. Keyfekeder'den bahsediyorum. Sevgili Keyfekeder benim en zor zamanlarımda yanımda olmuş tabiri caizse kederime keyif katmış bir insan. O şuh kahkası ama bir o kadar da ince, hassas, sırçadan dokunsan kırılıverecekmiş yüreği,... İşte Keyfekeder...
Neyse mim'e dönecek olursak anında akla gelen, spontan şarkıları sormuş. Aslında benim sanırım epey geniş bir müzik zevkim var. Arabesk ve rap-hiphop hariç hemen her türde ve dilde müziği dinleyebilirim. Bunun içinde Ermenice, Gürcüce, Bulgarca,...; uzun hava,türkü, klasik, enstrumental, soft rock,... dahil.
Farklı tatlardan hoşlanıyorum sanırım:)

  1-Zara&Ekrem Düzgünoğlu- Sabahın seherinde
Bazıları Zara'nın sağlam bir yorumcu olmadığını söyleseler de ben bu düşünceye katılmıyorum. Türkülerin hakkını veriyor ve kadife sesi ile değer katıyor. Yüzlerce yıl öncesinden ilk kez söyleniş anı ile şimdi arasında köprü kurabiliyor.

Bu enstrumental müziği dinlerken çok uzak ve bilmediğim, hiç yaşamadığım, hatta masallarını bile duymadığım ama bir yerlerimde içimde taşıdığımı düşündüğüm bir diyara sürüklerinirim.Çerkez Dedemin eskiye dair anıları yoktu yaşamış olduğu, ama kendi büyüklerinden duyup da özlemle içini geçirdiği anlar vardı. Sanırım ben de onu bu müzikle duyumsayabiliyorum.

Sezen Aksu gibi bir müzik üstadını listeden eksik etmek elbette ki olmazdı. Bu kadın ben de geçmeyen bir hastalık gibidir. Arasıra sıkılırım dinlemekten ama arada bir nükseder hastalığım. Şükür olsun ki iletişim kolaylaştı da müziklerine daha kolay ulaşır olduk:)

4-Şebnem Ferah-Eski
Kalbin en derinlerindeki fırınlarda harmanlanarak yoğrulmuş sözler, üstüne üstelik müthiş bir müzik daha ne olsun. 

5-Blue-You make me wanna 
Yabancı olarak da bunu vermek istedim ki Evanescence deliliğim geçti artık.
yoksa kesinlikle onu verirdim. Zira yabancı müziğe geçişim Amy Lee'dir. Ama bu grup da süper.:)

Kim isterse üstüne alabilir bu mim'i. Zor da bırakmayayım kimseyi. Ama Terapist'in listesini merak ediyorum özellikle.

yalancının mim'i yatsıya...

 Sevgili Karamel bizi Tosun mimi ile mimlemiş. Benim ikinci mim'im bu; hem de ikisi de ondan geldi. Sağolsun:)

    "Hayatınızda en utandığınız an konusunda düşünün ve bizimle paylaşın."
 Şimdi aslında tereddütte kaldım anlatıp anlatmama konusunda. Ama madem sordun anlatayım: Her ne kadar  beynim ve belden aşağım yer değiştirmiş olmasa da sonuçta haliyle ben de cinselliği yeni tanımaya başladığım zamanlarda evde yalnız kalmıştım ve pek tabii olarak her erkek gibi iş başa düşmüştü(!).Tam iş üzerindeyken anneannem pencereye geldi. Pencereye vurdu. Bana seslendi. Ben ne yapacağımı şaşırdım. Kalakaldım. Tül perde çekili olmasına rağmen bir an böle sanki gözgöze geldik ve o beni o halimle gördü gibi geldi. Resmen yerin dibine geçmiştim. Sesimi çıkarmamıştım hiç ama o sanırım beni gördü ve daha fazla üstelemedi. 

    "Şimdiki aklın olsa yine utanır mıydın?"
Ne diyorsun! Hem de nasıl, hala bile utanırım.Böyle gökten Zeus bi şimşek gönderseydi iyiydi yani.Bak gene kıpkırmızı oldum:)

   "O olayı avantaja çevirebilme pratikliğin olsaydı ne yapardın?"
Söz konusu bile değil.

Ben de Terapist, Keyfekeder,Kybele ve Bucera'yı mimliyorum. Hadi bakalım dökülün hepiniz yok öyle beleşe kirli çamaşırları okumak:)

böyle buyurdu nenem 5

 Lazıng birisi büyük aptestini yaptıktan sona; şalvarını toplakana belindeki kamanıng ucu boku yarıp geçmiş.Laz:
-Ha ben bu boku nı zaman sıçtım üstünden araba nı zaman geçti, demiş.
Aziz Nesin'e Soyadını sorarlar.
Şöyle Cevap verir :

"1934 yılında soyadı kanunu çıktı.
Herkes kendi soyadını kendisi seçtiği için insanların bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı
Dünyanın en cimrileri 'eli açık',
dünyanın en korkakları 'yürekli',
dünyanın en tembelleri 'çalışkan' gibi soyadları aldılar
Kendime 'NESİN' soyadını aldım.

Herkes 'NE-SİN' diye çağırdıkça,
Ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim."

fanatizm


 Arkadaşlarla buluştuk cumartesi günü Sakarya'da.Gezdik, eğlendik, gırgır, şamata yaptık. Dönüşü de trenle yapacağız; Söğütlüçeşme'de inip metrobüsle karşıya geçeceğiz. Buraya kadar herşey gayet güzel. Lakin hesaba katmadığımız birşey var bu noktada: Fenerbahçe-Beşiktaş maçı.

  Bilenler vardır muhakkak; Stat söğütlüçeşme'de.Maç biteli epey olmasına rağmen, bir takım hızını alamamış, slogan atmaktan gırtlak telleri aşın(a)mamış (aşınamayasıcalar:)) bir takım insan güruhu. Güruh diyorum çünkü insanlıkla bağdaşır tarafları pek var sayılmaz. Başlangıçta metrobüste bi kaç kişi fenerli var ki bunlar içinde annelerimiz yaşında bir teyze de var. Onlar gayet sakin, kendi hallerinde sohbet-muhabbet ede ede gidiyorlar. Beşiktaşlı bir  güruh sonradan biniyor ki "Eyvah!" diyorum. Daha girer girmez içeriye, hemen fenerbahçeli genç  çocuğa sataşmalar başlıyor; "İn lan aşşaya! Ne işin var pis fenerli İ.ne!" . Çocuk bir " Ya sabır!" çekiyor ama diğerlerinin pek susmaya niyetleri yok. Hani bir iki hamle yapsa da, diğer fenerli teyzeler: "Yapma oğlum, boşver sen onları!" diyerek yatıştırmaya çalışıyorlar. Nitekim çocuk da tek olduğu için haliyle pek  sesi de çıkmıyor. Ama yüzünden okunuyor ruh hali.

    Slogan atmak zaten işin cabası. Ama bir ara olayı iyice berbat hale getirince etraftan tepkiler geliyor. "Şşşşşşhh!Gençler aile var,terbiyesizlik yapmayın." diyorlar. O zaman sloganlarını daha usturuplu hale getiriyorlar.
    Beşiktaşlı bu güruhtan bir tanesi diyor ki: 
-Az önce bizimkiler metrobüsün bütün camlarını indirdiler, heheheh diye yavşak bir gülümseme suratında.
-İyi b.k yemişsiniz diyorum içimden kendime.Bir de çok büyük meziyetmiş gibi söylüyor utanmadan.

Sonra merak ediyorum.Yanımdaki psikolojide yükseklisansa başlayacak kız arkadaşa diyorum ki; "Hiç tanımadığın, sokakta görsen diğer insanlardan hiçbir farkı olmayan birine insan neden kin güder? Onu bu şekilde bir muamaleye tabi tutar, gerçekten anlayamıyorum. Ben de genç olmama rağmen ya benim damarlarımdaki kan deli akmıyor; ya da bunlar delikanlı denilebilecek adamlar değiller." diyorum. 

 -Çok basit diyor.Aslında bu tedavi edilmesi gereken psikolojik bir hastalık diyor.Kişi kendisini değersiz hissettiğinde; bir cemaate, bir tarikate ya da bir gruba dahil olarak, kendisini onlar içinde değerli görerek var olmaya çalışıyor. Karşısındakini de diğerleştiriyor, ötekileştiriyor, böylelikle var olduğunu düşünüyor, diyor.
     Karşıya geçtiğimizde Fenerli çocuk iniyor. İnerken beşiktaşlılardan birisi "Kusura bakma arkadaş. Özür dileriz bunun için." deyince "Hah diyorum! İşte olması gereken buydu. Güruh içerisinde hala bir takım insanlar da varmış."
Altın çamura düşmeyle pul olmuyor vesselam.

   Fanatizmin her türlüsünden oldum olası hazzetmemişimdir. Adı ne olursa olsun. O kişiler üzerlerindeki formayı çıkardıkları anda sıradan, işine-gücüne koşuşturan insanlar. Ama işte herşeyin dozunu tutturabilmek çok önemli. Edebini bilmek derler herhalde eskiler buna:

Ehl-i irfan arasında aradım kıldım talep

Her hüner makbul imiş illa edeb illa edeb !

çoktanseçmeli beyin aforizmaları


   Çok ilginç rüyalar gördüğümü söylemiştim daha önce. Evelsi gece de gördüm bi tane. Anlatayım dinleyin sonra da yorumlayın bakalım:

   Daha önceki rüyalarımdan tanıdığım ve kötü adamı oynayan bir adam. Gene baş rol oyuncusu. Halbuki o simayı gerçek yaşantımda gördüğümü de hatırlamıyorum hiç. Bana karşı bir husumeti olduğunu biliyorum. Sürekli beni taciz ediyor, ailemi korkutuyor; işi azıtıp bu sefer elinde silahla geliyor. Annem ve diğer akrabalar filan var; kuzenler, ablam,... Bizim eve hiç benzemeyen ama bizim ordaki yazlıklara yakın vasıfta, neredeyse şehrin dışında bir yer... Sözde bizim evmiş. Yerlerin beyaz parlaklığı ve temizliği gözalıcı. Herkes " saklan seni öldürmeye geldi." diyor. Ben o sıra saklanıyorum ve onun gelişini izliyorum. Pusu kurmuşum. O böyle etrafına naralar atıp, ağzından ateşler saçarken birden Gollum-vari bir biçimde arkadan sırtına atlayıp kolumla boğazını sıkıyorum, amacım öldürmek. Ama adam çok iri yapılı. Benim de boyum uzun olmasına rağmen çocuk gibiyim sırtında. Elindeki silahı sırtına doğru götürüyor ve belki de 4-5 el ateşliyor. Ben gözlerimin kararmasını ve şiddetli bir acı bekliyorum. Ama olmuyor. Sanırım vurulmadım diyorum kendime. Biraz sonra karnımda kırmızı bir renk...Çok dikkatimi çekiyor bu kırmızı.

   Oradan bi bakıyorum ki odama gelmişim; Şu anki evimizin olduğu odama. Daha doğrusu odamın karşısındaki oda benim odammış ordayım. Karnımda sargılar. Kulağımda fısıltılar: "Ucuz atlattı. O kadar ateş edildi ama canlı çıkması bile mucize." Kalkıyorum yataktan. Annemin kesinlikle yapmayacağı bir şey... Bana o halimle iş buyuruyor. Ben de mızmızlanıyorum:


-Ufff anne ya! Görmüyor musun canım yanıyor zaten? Bi de sürekli eğilip kalkmam gereken bi iş veriyorsun. 

   Annem oralı bile olmuyor. Tabi hakikaten canım yanıyor bunu yaparken. Nerdeyse gerçekten yaralanmışım gibi bir sıkıntıyla uyanıyorum. 


    İstihare denilen bir namaz vardır. Birşeyin hayırlı mı yoksa şer mi olacağına dair bir ipucu istenir. Elbetteki rüya ile amel edilmez. Ama içinin serinlemesi için başvurulabilir bir şeydir.(bunla da alakalı bir rüyam var anlatırım bir ara) İşte bu istihareye niyet edilirken iyi ve hayırlı ise yeşil ve beyaz görülmesi için dua edilir, şer ve kötü olan bişey için de siyah ve kırmızı. Ben şimdi hem kırmızı gördüm hem de parlak bir beyaz etkisi varm'ola ki acaba? Gerçi  öyle bir niyetim olmadan yattım yatağa dolayısıyla  benim vehmimde olabilir sadece. Neyse, işte rüya bu! Hadi bakalım siz ne diyorsunuz buna?:))

    Dün gece güzel bi geceydi benim için. Ağır, hüzünlü ve içimi buran bir takım olayların geçtiği  günlerden sonra ilk defa kalbim hızlı çarpmaya başladı yeniden. Umutsuzluk bulutları endişelerime rağmen bir nebze de olsa aralandı. Teşekkürler bunun için!


 

kilit

   Biz şimdi Türkiye'de yaşıyoruz ya, illa diğer geleneksel Türk aileleri gibi olmalıyız. Yani demek istemem şu ki; bir çok ailede gözlemlediğim kadarıyla anne-erkek çocuk, baba-kız çocuk yakınlaşması bizde de bi nebze var. Ablamla ailemin sürekli sorunlu araları ama buna rağmen benim sessiz yaklaşımım neticesinde ilk kısım gayet uygun görünse de ikinci kısım pek yerini bul(a)madı. Ama bu durum babanın erkek çocuğu çok büyük ihtimalle kendisine rakip olarak görmesi halini ortadan kaldırmıyor.

   Kendi yapmadıklarını dahi ona yaptırtma, arkadaşlarla birlikte vakit geçirme isteği karşısında laf sokmaca, kendi yaptığı hataları yüz bin milyon kere söyleyerek onları yapmaktan -ki en iyi öğrenme şeklinin hata yaparak öğrenme olduğunu gözardı ederek- kaçındırmaya çalışma ve bunu makul seviyede yapmama, karşısındaki kişinin birey olduğunu bir türlü kabullenmeme, daha dünkü b.k muamelesi yapma, kısacası kendisi genç olmamış gibi davranma...
 
   Şimdi bayram geçti gitti ama bu bayram sağolsun babamın heyheyleri üzerindeydi. Ondan dolayı da pek benim için içaçıcı değildi açıkçası. Gelirler ona arasıra böyle iyi saatte olsunlar, o zaman eser gürler; saman alevi gibi geçer gider. Karşısındaki kırılırmış, üzülürmüş hiç bakmaz. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya çalışır. İşte tam o zamanda bana gelirler. Bir şey demesem de konuşmam ya da surat yaparım haklı olarak.

  Köye gidiyoruz, akraba, eş, dost ziyareti için. Köyün yolu da çok fazla bozuk, yokuş, virajlı fakat tenha olduğu için öğrenme maksatlı ben kullanıyorum. Tabi öyle fazla teknik,mekanik ve elektronik şeylerle aramın berbat olmasını gözönüne alırsak bu iş de pek de iyi olduğumu söyleyemeyeceğim. Elimden gelse; araba kullanmayı hiç öğrenmesem daha iyi. Sıkıntılı geliyor bana bazılarının çok zevkli bulmasının aksine. İşte köy yolunda üçüncü vitesten daha yukarıya çıkamıyorsunuz. Ama ben üçe takacağım diyerek beşe takıp da arabanın g.tünü başını dağıtınca bu başladı söylenmeye. Bir dedi iki dedi üç dedi.Susmak bilmiyor. köye varıncaya dek söylendi. Artık sabrımın neredeyse sınırına gelmişti ve ben de başlarım senin de arabanın da tekerinin de diyecekken köye vardık. 

  Ama bu bana çok dokundu. Birincisi, bayram gününde ne olursa olsun bu şekilde yapması hiç hoş olmadı; ikincisi kendisi vakti zamanında kaza bile yapmış; köyde traktörü uçuruma kaçırmışken kendi hatalarını ne çabuk unutmuş olduğuydu. Kimse anasının karnından bi dünya yetenekle doğmuyor. Ne yapayım yani bu konuda gerçekten yeteneksizim. Elimden gelenin en iyisi bu! Bi taraftan saygı duyma zorunluluğu hissediyorum ve herhangi bi saygısızlığım da olmamıştır, her zaman alttan alan susan taraf ben olmuşumdur ama yani sonuçta benim de bi nefsim var. Çok zorladı bu sefer beni.

  Bu durumda ben de kendimce bir karar aldım. Bundan sonra memlekete gittiğimde mümkün olduğunca az kalacağım.  Birşeyleri bahane edip hemen kaçacağım ordan. Tamam ailemi seviyorum, memleketim çok güzel, ölüyorum bitiyorum falan filan ama babamın bu tavırları da beni çok geriyor. Bir haftadan sonra artık papaz oluyoruz. 

  Bu duruma en çok annem üzülecek belki ama napayım? Başka da yol yok. Birbirimize kilit gibi girmektense herkes için en iyi çözüm yolu bu gibi duruyor.

  Bir de ben böyle liseden önce iki kelamı bi araya getirmeyen, çok aşırı sessiz kendi içinde konuşana ama dışarı açılmayan bi tiptim. Lise ve üniversite bozdu beni:) değiştim. Epey bir sosyalleştim, İnsanlara karşı açıldım. Bundan pişmanda değilim ya da değildim bu olaya kadar. Ama bu seferki bu olay aklımda soru işaretlerine neden oldu. Acaba hata mı yapıyorum bu şekilde davranarak. Sanırım kendime saklamaya başlasam daha iyi olacak gibi düşünceler peyda oldu. Hiç de yabana atılmayacak derinlikte hem de...
Bugün yağmurlu bir güne uyandı sevgili İstanbul.Sanırım ben gidiyorum diye ağlıyor:)
EvvvvvetTT! Yaptım bu espiriyi sonunda.şimdi bu blogu imha edebilir sonsuza dek kapatıp çıkabilirsiniz. Ya da bu bir otomatik imha edilecek bloglardan olup direkt olarak da kapatabilirsiniz:)

Ne ağlayacak hüleyn "Tecavüzcü arif" sanatlarına bulaşma işte!!!
Bugün tersinden kalkmış zaten blog. Ne yazı stilini değiştirmeme izin veriyor ne de resim eklememe. Nispet yapıyor zannımca.
"Ben giderim adım kalır, dostlar beni hatırlasın" efenim. Bayramdan sonra görüşmek dileğiyle. Anneceğizimin ramazanlık yemeklerine hasret kalmıştım bu sene. Gidip bi zahmet tıkınayım:)

Büyüklerin ellerinden küçüklerin de öpülesi bilimum yerlerinden öpüyorum.
Hadi kalın sağlıcakla. geç kalacağım otobüse yoksa:)

İYİ BAYRAMLAR hepinize şimdiden:)

eskici



Kim hatırlıyor bakayım Grup Vitamini?

böyle buyurdu nenem 4


 Gadınıng birisi kendine gelin, oğulcezine de  hanım hanımcek bi hatun  arep-durumuş. Emme kendisi peg gadın(tertipli,düzenli,temiz) olduundan gelini de öle olsung istiyomuş tâbi. 

  Bi gün bi güzelçe gız göömüş. Allahcım naparız kı dirken aklına bi fikir geemiş. Vaamış gızıng evine çalmış kapıyı:

- A gızıııım, dimiş. Benim adam peg hasta oldedin. Toktura götüdük de toktur  hasır tozu yidiring hastalığı eyileşir, didi. Acaba evde bulunur mu sizing? dimiş.

-Bulunur bulunur teyze, küreeneng(kürekle), dimiş. 

  Gızçaaz peg safçamış. Gadın hemen notunu vemiş. "Hee..."  dimiş "bu gız pis." İstemee bile kitmemiş hiç.
  Bi vakıt sona başka bi gız daha va dimişle. Onlara da gine aynı şekilde eveleden kitmiş. 

-E gızım benim hasta vaadı da hasır tozu vaasa eyileşir didi tokturla. Va mı sizde?

-Teeze daha hinci yundum, sildim, süpürdedim emme, dip bucak baksak acep bulunu mu ku şifa için? dimiş.

Gadın o zaman "Aaa..." dimiş "bu gız temiz. Varen ben bu gızı istiyen"

Divân kalemi

   ...
 -Ahiretten korkuyor musun Hayyam?
 -Niye korkayım ki? Ölümden sonrası ya hiçlik ya da mağfiret.
 -Peki, ya kötülük ettiysem
 -Günahların ne kadar büyükse, Allah'ın merhameti de o oranda artar.

Nizam'ın içi biraz rahatlamış gibiydi.
 -Sevap da işledim, camiler, medreseler inşa ettim, zındıklıkla savaştım.

Hayyam karşı çıkmayınca devam etti.
 -Yüz yıl, bin yıl sonra beni hatırlayacaklar mı?
 -Bunu nereden bilebiliriz ki?

Nizam inanmayan gözlerle süzdü onu, sonra devam etti:
 -Şunu sen söylememiş miydin bir gün: "Hayat yangın gibidir. Yoldan geçenin unuttuğu alevler, rüzgarın önüne katıp savurduğu küller; işte, bir insan ömrü gelip geçmiştir." Nizamülmülk'ün kaderi bu mu olacak sence?

Soluk soluğa kalmıştı. Ömer'in ağzından hiç bir söz çıkmamıştı henüz.
 -Arkadaşın Hasan Sabbah, benim alçak bir Türk uşağı olduğumu etrafa yayarak dolaşıp duruyor memleketi. Hakkımda böyle mi diyecekler gerçekten? Arilerin yüzkarası olarak mı anılacağım? Otuz yıl boyunca sultanlara kafa tutup onlara kendi iradesini dayatabilmiş benden başka kimsenin çıkmadığı unutulacak mı? Türk orduları zaferi kazandıktan sonra elimden başka ne gelirdi. Hiç konuşmuyorsun.

 Dalgınlaşmıştı.
 -Yetmiş dört yıl, tam yetmiş dört yıl geçiyor yeniden gözümün önünden. Hayal kırıklıkları, pişmanlıklar, başka türlü yaşamak isteyeceğim bir sürü olayla dolu yıllar!
Gözleri yarı yarıya kapanmış, dudakları büzülmüştü:
 -Yazıklar olsun sana Hayyam! Hasan Sabbah bugün tüm kötülüklerini sürdürebiliyorsa, senin suçun bu.

 Ömer cevap vermek istedi:  "Hasan ile senin ne çok ortak noktanız var. Gönlünüzü kaptırdığınız dava için, bir imparatorluk kurmak veya dünyayı imamın saltanatına hazırlamak adına, adam öldürmekten çekinmiyorsunuz. Benim gözümdeyse, adam öldüren her dava cazibesini yitiriyor. Ne denli güzel olursa olsun, çirkinleşiyor, bozulup alçalıyor. Ölümle ittifak yapan hiçbir dava haklı olamaz." Bunları haykırmak geçti içinden, ama tuttu kendini, sustu, bıraktı dostu kaderine doğru huzur içinde sürüklensin.
    ...

  Amin Maalouf'a ait bu satırlar.Semerkant adlı eserinden.Ali Berktav çevirisi bendeki ve YKY'den çıkma 54.baskı.
  Kitap iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde Selçuklu Devleti'nin başveziri Nizamülmülk, düşmanı ve belki de gelmiş geçmiş en fazla spekülasyona uğramış haşşaşiyunlar tarikatının kurucusu Hasan Sabbah ile astronomi, edebiyat, matematik, tıp ve daha başka ilimlerde uzman Ömer Hayyam... İkinci bölümdeyse Ömer Hayyam'ın Rubaiyat'ının peşinde koşarken İran devrimleri içinde kalan bir adam. 
   Dili bakımından oldukça doyurucu.Kurgusu sürükleyici, olayların tarihi boyutunun varlığı daha da bir etkisini güçlendiriyor.
   Ayrıca yukarıdaki satırlar benim en çok hoşlandığım satırlar oldu. Defalarca okudum, altını çizip notlar  aldım. Ölümü tadmakta olan bir adamın kaygıları ve buna rağmen tamamen dünya görüşümü yansıtan Hayyam'ın son satırlardaki düşünceleri

  Siz hala okumadınız mı yoksa bu kitabı?Kitaplıkta durması gereken kitaplardan. Sadece durması değil arasıra açılıp okunması gereken de bir kitap.

wibiya widget