bir varmış bir yokmuş


     9 Temmuz 2010(günlüğümden)
      
      Odamda oturuyorken aklıma birden eski zamanlar geldi. Daha henüz çok büyümediğim ve kalbime, gözlerime kötülüğün gölgesinin düşmediği zamanlar...

      Sokağın çıktığı yol olan eski tren yolunda önceleri yaşlı bir kireççi amca geçerdi. Gözleri yaşlılıktan mı yoksa kirecin tozundan mı bilinmez kırmızı kırmızıydı. Biraz ürkütücüydü ama kesinlikle itici değildi. Bizim buralara has yaşlıların giydiği şapkalardan takardı. Beli de hafifçe eğikti. Sanki olanca dünya yükünü taşı(r)mış gibi... Onca yaşına rağmen hala çalışıyordu. Geliri yoktu muhtemelen. 
      Çocukları var mıydı bilmiyorum ama o haliyle çalışmasına izin veriyorlarsa pek de hayırlı evlat değillerdi herhalde. Gerçi bazı kimseler başkalarına muhtaç olmamak için kimseden, kendi çocuklarından bile, yardım almıyorlar ya orası ayrı tabii.

      Eski tren yolu o zamanlar yuvarlak yuvarlak taşlarla döşeliydi. Bisikletle üzerinden giderken hiç mi hiç hazzetmezdim. Bu amcanın da bir at arabası vardı. Sesi kendinden miydi yoksa sağında solunda zil mi vardı arabanın o kadarını bilmemekle beraber bizim sokağın ağzından geçerken değişik şıngır mıngır bir ses duyulurdu. Amca sokak sokak gezer  "KİREEEEEEEEEEEEEEEEÇ" diye ince ama her yerden duyulan bir sesle bağırırdı. B. Köyü'ndeki kireç ocağından alıyordu herhalde kireçlerini. Ben bile kaç sefer kireç almıştım bu amcadan. 
 
    İşte bu amcaya aklım takıldı. Nerelerdedir acaba? Hala yaşıyor mu? Yoksa Hakk'ın rahmetine mi kavuştu?
    Hayat işte, bir varmışsın bir yokmuşsun gibi oluyor.

NOT:   Kireci elleri deldirmeden bir kova yada daha geniş bir şey içinde   söndürmesi olurdu. Fakat bu fokur fokur işlem sırasında dikkat etmek gerekir. Mazallah kaydığı vakit deride fena yanıklar oluşturabilir. Bu işlem de bittikten sonra ver elini yaz temizliği:)

wibiya widget