oy oy

  Dünden beri üzerimde bir kırgınlık...Elimi ayağımı oynatmaya mecalim yok. Ateşim de mi var ne? Arasıra yokluyor sanki. Bir ateş basıyor soyunuyorum,bir soğuk geliyor giyiniyorum. Kafam da ağrıyor. Tansiyonumda da mı bir dengesizlik var acaba? Yatarken kalkarken resmen etrafı süsüyorum.
   
   İstanbul'un havası yaramadı. Çok da üşüyorum. Yaz gününde pencereyi kapıyı kapatıyorum, Kışlık hırkamı da giyiyorum, öyle oturuyorum evde.
Görenler ulemanın şaşkını hırka giyer yaz günü diyecekler. Sen koskoca kışı gayet sağlıklı geçir gel şimdi yaz ortasında hasta ol!

    Hani hastalığın güzel bir tarafı da vardır, eğer size bakacak birisi varsa tabi. Naz yapabilir, önünüze her geleni reddetme hakkına sahip olabilirsiniz. Bir dediğiniz iki edilmez. Maalesef ki burda o lükse sahip olmadığım için ev arkadaşlarıma ses çıkartmamaya çalışıyorum. Sızlanmaktan da hiç hazetmiyorum işin doğrusu. Çorbamı bile alelacele kendim yaptım dün.Gurbette hastalık çekmesi de zor vesselam:)

tatil notları


     İşte karşılarınızda en büyük görkemiyle Midilli!
     Bu sıralar herkes tatil yazıları yazmış. Benim neyim eksik  deyip başladım yazmaya.Ben de yeni bitirdim tatilimi. Şimdi tekrar İstanbul'un gürültüsü ve patırtısına kulak veriyorum. Ama bi yandan da seviyorum bu kadim şehri. Garip bir his, hem sevmek hem de nefret etmek.

   İşte bu da Assos'taki Athena tapınağı. Hakikaten de görülmeye değer bir manzarası var. Ayrıca Aristo'nun da burda ders verdiğini es geçmemek gerekir. Sonrasında Antik tiyatroya da dar, kıvrımlı ve dik bir yamaçtan indik ama Assos Festivali var diye almadılar. Söylene söylene geri döndüm. Adamlar da  acayip acayip bakıyorlar bana. Çekinmiyorum lafımı... Saat 5 bile olmadan müzeyi kapatmak çok saçma. Antik Assos limanına tesadüfen gittik diyebilirim. Ancak nedense orda oturup da deniz ve Midilli manzarasına karşı bir çay içmek hiç aklımıza gelmedi. Arabayı o yoldan nasıl çıkaracağımızı düşünüyorduk anlaşılan. Ondandır ondan!


   Böyle da sanatsal bir çalışma çıktı işte ortaya. 
   O değil de Behramkale köyü hakikaten de ilginç bir yere kurulmuş. Taş evleri, ufacık ama yeşillikle dolu ve serin bahçeleri, mükemmel manzarası...


Tabii günümüzün sonrasında Kadırga Koyu'na gidip tertemiz suda yüzmek, en keyiflisi idi herhalde.
Rüzgarın en delibozuk olduğu yerde çocuklar gibi uçmadan olmazdı:) Ama zayıf bi adam olduğum için beni geri geri atıyordu rüzgar:)


   Evet bu benim:)Taytanik de yaptım kendi çapımda:))
   İyi ki diyorum, Allah beni bu yerlerde yaratmış; seviyorum memleketimi. Ufacık ama sevimli şehirlerini. Tam ben geçerken susup da arkamdan seslerini duyduğum dedikodumu yapan ve bana kız bulmakla meşgul işsiz güçsüz teyzelerini. Mahalle kahvesinin önünden geçerken insanlar baktığı için utanan, sıkılan kendimi de seviyorum.:) Beni her ne kadar geç kaldıkları için kanser etseler de mahalle arkadaşlarımı da seviyorum. Her akşam bizde toplanıp batak çevirmeye de bayılıyorum.:)  Gündüzleri öğlen 12 sıcağına rağmen bir türlü bronzlaşmak bilmeyen ve iki gün güneş görmeyince tekrar açılan tenimi de seviyorum:)


    Tek katlı ve bahçeli; mandalina,üzüm, greyfurt, erik kokulu bahçesinde oturup ailecek yemek yemenin keyfini de seviyorum. "Lanet olasıca sizi sivrisinekler!yediniz bitirdiniz beni" diye söylenmeyi de seviyorum. Babamın bahçedeki kovanlarından her akşam ışığa gelen ve yorulana, hatta yanana dek etrafında dönen zavallı arıyı da seviyorum.

   Ama tekrar bunlardan sıyrılıp da buraya gelmeyi sevmiyorum:)


   Şaka bir yana sanırım ben hem yaz mevsimini hem de hayatın kendisini seviyorum:)

wibiya widget