yaşasın gezmek


  Bugün arkadaşımla birlikte kültürel bir faaliyette bulunalım istedik.uzun zamandır gitmek isteyip de gidemediğim İstanbul Arkeoloji Müzesi'ndeydik.
daha doğrusu daha önce gitmiş de çok kısa bir süre gezebilmiştim.sadece antik Yunan Tanrılarının heykellerini görmüştüm.şimdi ise daha kapsamlı bir biçimde gezsem de yine müzenin iki binasını gezemedik.çünkü oradaki görevlilerden birinin söylediğine göre dünyanın sayılı eserine sahip müzelerden biriymiş.erken dönem tunç,demir vs... dönemlerine ait yığınla eser vardı.aynı görevli "burada sergileyebildiklerimiz sadece elimizdekilerin yüzde otuzu filandır.sergileyecek alanımız yeterli değil" diyor.ben buna Anadolu'nun çeşitli yerlerindeki açık hava müzelerini ve müze adı altında olmasa da müze olması gereken alanları ve eserleri de katınca ne bereketli toprakların üzerinde yaşadığımızı ve kıymetini bilmediğimizi düşünmeden edemedim doğrusu.son dönemde yenikapı ve marmaray kazılarında da epey bir eser elde edilmiş.bunları da sergiliyorlar. ne şanstır ki disk atan atlet heykelini görme imkanını da bulduk.belli bir dönemliğine (sanırım)İngiltere'yle yapılan anlaşma sonucu getirilmiş.
kafasının bu gövdeye sonradan monte edildiği düşünülüyormuş.ama vücudun fiziksel her ayrıntısına dikkat edilerek yapılmış; dönemin heykel anlayışını en iyi yansıtan bir yapısı varmış.

Yunan kültürüne tutkusu, mimariye duyduğu yakın ilgi, Antinous'a beslediği aşk ve ingiltere ile İskoçya arasında inşa ettirdiği kendi adını taşıyan duvarla tanınan efsanevi  Roma İmparatoru Hadrianus görülmeye değerdi.(bilgi porttakal.com sitesinden alıntıdır)
Fotoğraftada çok belirgin olarak görünmüyor ama İskender lahdi'nde en solda elinde mızrakla İskender var.Persler'e karşı mücadele gösteriyor Makedon askerlerle birlikte.
Son olarak da Mısır tipi lahit göstereyim.üzerinde Mısır alfabesinden birşeyler var. ama benim en çok etkilendiğim bölüm ise mezar taşlarının olduğu bölüm.kızlarını genç yaşta toprağın bağrına kurban veren(mezar taşında öyle yazıyormuş) bu insanların neslinden belki de bugün kimseler yok.kemikleri bile savrulan rüzgarla dağılan bu kimselerin umursadıkları ve sevdikleri biricik kızlarıyla aynı mekanda buluşmuş olmaları ve hatta bunun üzerinden yüzlerce belki de binlerce seneler geçmiş olmasına rağmen acılarını hissetmemek mümkün mü?bizimde üzerimizden gün gelip de aynı yorumu yapanlar bulunacak mıdır acaba?
"Bakire iken toprağa verdiğimiz kızımıza elveda"
 

wibiya widget